BUGÜNKÜ HÜRRİYET GAZETESİNDE TESLİMİYETÇİ BİR MAKALE YAZAN İSMET BERKAN’A CEVABMIZDIR…


Arca Atay Ziraat Y.Müh. Ekoder-Ekolojik Yaşam Derneği Başkanı (Ekoder 80 i aşkın bileşeni olan GDO’ya Hayır Platformunun kurucu örgütlerinden biridir)

Sayın Berkan

Bugünkü Hürriyette “Sözde bilim ve popülizm ile daha çok GDO zaferi elde edilir” isimli makalenizi okudum. Bu makalenizde cep telefonları, baz istasyonları, trafolar, yüksek gerilim hatlarıyla ortaya çıkan elektromanyetik dalgaların insan sağlığı üzerinde herhangibir olumsuz etkisi olmadığı gibi cep telefon yada baz istasyonu şirketi ağzından bir giriş ile başlamışsınız yazınıza.

Ne talihsizlik…
Her bir karşı çıkılan kirli teknoloji ürününün illa kansere neden olması gerekmez, bu birincisi. Alerji yada psikolojik rahatsızlıklar bile birer sağlık sorunudur.Kaldı ki elektromanyetik kirliliğin canlı sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ,bir çok bağımsız yada yansız bilimsel makalelerde görmek ve okumak mümkün.

Büyük olasılıkla bu görüş açınızla , Nükleer santrallerin yada HESlerin elektrik gereksiniminin açığını kapatması için mutlak gerekli olduğunu da savunursunuz.

Elbette bunları savunuyor olmanız beni kişisel olarak hiç ilgilendirmez ama kamuoyunu eksik yada yanlış bilgilendirme çabaları bu ülkenin bir vatandaşı olarak beni de ilgilendirir ve medya silahını kullanarak savunduğunuz şeyi kamuoyuna empoze etmenizi eleştiririm. Benim eleştirim sizi ne kadar etkiler yada nasıl daha farklı kanallardan bu konuları daha iyi öğrenmenizi sağlayabilir bilemiyorum ama ben de hasbelkader bir vatandaş olarak sessiz kalmama hakkımı kullanıyorum.
Sayın Berkan
Yediğimiz herşey nasıl olsa GDOlu o nedenle GDO karşıtlığını bırakıp hangi şirketin GDOsu daha iyiyse onu mu yiyelim?
Ne kadar saçma bir soru değil mi?
Ama sizin yazdıklarınızdan çıkan sonuçlardan birisi bu.GDO hakkında bilgisi olmayan yada çok az bilgisi olan bir vatandaş sizin makalenizi okuduğunda ancak böyle bir sonuç çıkartır…
1) Soğuk iklim balıklarından alınan antifiriz geninin domatese transfer edilmesiyle başlamıştı zaten gdo macerası. Yani önerdiğiniz yada “ne kadar güzel bir şey olur değilmi” diye sorduğunuz şeyi 1996-98 de biyoteknoloji şirketleri yaptılar zaten. Ama hayal edilenler ile hayatın pratiği bazen birbirini tutmuyor olsa gerek ki çuvalladılar, mallarını market raflarından topladılar ve bir daha bu maceraya girmediler. Daha fazla tüketimi olan Mısır,soya,kanola ve pamuğa yöneldiler.
2) Doğal mutasyon ile ,biyoteknoloji şirketlerinin hedef bitkiye aktardıkları, hayvan,bitki, virüs yada bakteri genleri ile oluşturdukları GDO lar birbirinden farklı şeylerdir. Sap ile samanı birbirine karıştırdığımız zaman işte böyle şehir efsaneleri doğar, yada sizin attığınız başlık gibi popülizmden öteye geçmez. Genetik değişimler yer kürede canlıların ortaya çıkışından bu yana devam edegelmiştir. Keza 10bin yıl öncesinin çiftçisinden tutun , dünya üzerinde yapılan ıslah çalışmalarına kadar herşey bir genetik değişimi doğurmuştur. İşte burada sap ile samanın karıştırılmaması lazım. Islah çalışmaları, buğday ile buğday, inek ile inek, mısır ile mısırın (yani aynı türler arasında yapılan) melezlemesinden oluşur.Oluşturulan bitki yada hayvan GDOlu değildir.
3) GDO karşıtlığı sadece GDOlu ürünlerin canlı sağlığı üzerinden doğurduğu (fareler üzerinde yapılan deneylerde bunlar kanıtlanmıştır) risk yada tehditleri içermez.Bizim önemsediğimiz konular çok daha geniş bir yelpazeyi kapsar. Ekoloji üzerindeki riskler (GDOlu ürünlerden polenler ile gen kaçışı, bunların diğer GDOsuz ürünleri kontamine etmesi, yabani akrabalarına gen kaçışları ve onlarında gdolu olmaları), biyolojik çeşitlilik üzerine tehditler, gen kaynaklarının (ki 3bini endemik 11den fazla kayda alınmış bir bitki zenginliğine sahip coğrafyada yaşıyoruz bunu unutmayın) , tohumda tohum ve gıda tekellerine bağımlı kalınması, gen kaynaklarının patentlenmesi gibi olumsuzlukları önemsiyoruz.
Siz bunları önemsemiyor olabilirsiniz ,nasılolsa tohumları zaten ithal eden bir ülkeyiz, dolayısıyla onlar ne verirse onu kullanmak zorundayız diyebilirsiniz. Ama biliniz ki işte bu konularda 2004 den beri hiç bir çıkarı olmadan, tamamen gönüllülük esasıyla, bu ülkenin tohumu, toprağı, çiftçisi ve besin tüketicileri için çalışan birileri var. Bunlar GDO lobilerine ve onların ülkemizdeki taşeronlarına karşı mücadele veriyorlar. İşte bu makalenize karşı çıktığım önemli bir neden de onlara ve emeklerine saygısızlık içermesi.
4) GDOların dünyadaki açlığı sona erdirme gibi bir amaç ve niyeti yoktur. Hernekadar biyoteknoloji şirketleri (ve hatta siz bile onlardan etkilenmişsiniz) GDO ları açlık için bir çözüm olarak gösterseler de GDO’lu ürünlerin diğer ürünlerden herhangibir verim farkı bulunmamaktadır, besin içerikleri diğer ürünlerden daha fazla değildir, GDOlar dünyadaki açlığı gidermenin çaresi değil açlığın tetikçisidir.15 yıl önce yani GDIOların ticarileştirlmeye başladıklarında 700 milyon aç insan var iken , bugün GDOlu ekim alanı 150 milyona ulaşmış ama aç insan sayısı 1 milyarı geçmiştir.
5) GDOlu ürünlerde tarım İlacı kullanılmadığı şeklindeki bilginiz yanlıştır.GDOlu tarım, bir endüstriyel tarım şeklidir ve endüstriyel tarım , tarım kimyasalları kullanılmadan yapılmaz, yapılamaz. Herbisit toleranslı soya pamuk kanola gibi ürünlerde kullanılan herbisit (gdolu tohum şirketlerince üretilen ot ilacı ) miktarı 10 kat artmıştır. Lütfen bu konularda yazılar yazarken biraz literatür araştırın. Bırakın bizim gibi GDO karşıtlarının web sitelerini, bizzat bu şirketlerin web sayfalarına girin ve dünyada sattıkları tohum ve ilaç miktarlarına, bu işlerden ne kadar kar ettiklerini,ticarete konu olan dünya tohum ve ilaç miktarlarının parasal değerini araştırın.
Umarım bu yazımı okur ve yanıtlamaya değer bulursunuz ,
Dostça bir önerim olacak , bir daha GDO ile ilgili bir makale yazarsanız eksik bilgilerinizi tamamlama konusunda size bir çok döküman yardımı ve döküman önerisinde bulunabilirim.
saygılarımla,